23 Kasım 2010 Salı

Bir Gün


Bir kadın var. Sarışın kısa saçlı. Zayıf değil, ama şişman da değil. Elinde kırmızı uzunca bir tasma, tasmanın ucunda bir ingiliz seteri var. Deniz kenarında yürüyor köpeğiyle yalnız, ama mutlu. Kafasında bir şeyler var, devamlı düşünüyor. Ara bir yola giriyor. Ne çok uzun ne çok kısa, bir yokuş tırmanıyor. Bir bahçenin kapısını açıp giriyor. Bahçe küçük ama yemyeşil. Demir bir kapı var kilidi açıyor, ardından ince, eski, ahşap bir kapı daha açılıyor. çok büyük olmayan bir salon, bir duvarla bölünmüş genişçe bir mutfak. Mor koltuk yeşil yastıklar, yeşil koltuk mor yastıklar, işte öyle rengarenk bir salon. Bir köşede minderler ve uzunca küçük bir sehpa. Üstünde eski bir gramofon. Duvarda eski film afişleri. Kenardan, yuvarlak, dar bir merdiven çıkıyor yukarı, ahşap basamaklar bastıkça gıcırdıyor. Zaten yerler de gıcırdıyor. Yukarı da 2 kapı var. Biri kilitli, görünmüyor içerisi. Diğerine girince, tavan alçak, üstte üçgen bir pencere. Yine rengarenk duvarlar, eşyalar. Yerden tavana bir kitaplık, hepsine dokunulmuş. Her yer fotoğraf dolu. Yaşama dokunmak gibi... Pencerenin önünde biraz aşağıda bir çalışma masası. Üstü kağıt kaplı. Ve rengarenk kalemler... Masaya oturuyor kadın.Bir şeyler yazmaya başlıyor. Zaman geçiyor, kalkıyor, bilgisayarla geri geliyor. Bomboş masa üstünde tek bir dosya: Senaryo
İçi bir sürü dosya dolu.Yeni bir dosya daha kaydediyor ve önündeki rengarenk kağıtlarda yazanları yazmaya başlıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder